Doktoru olmayan hastane, gardiyanı olmayan cezaevi, aşçısı olmayan lokanta, marangozu olmayan mobilya imalathanesi, ocakçısı olmayan çayhane olabilir mi?
Olmaz değil mi?
Peki, şehir planlama mühendisi (urbanisti) olmayan büyükşehir belediyesi imar komisyonu olabilir mi?
Bu soruya vereceğim yanıt : Türkiye’deyseniz ve İzmir’de yaşıyorsanız bu mümkündür.
Düşünün, belediye meclisinde bir tane ODTÜ Şehir Planlama Mühendisliği mezunu şehir plancısı varken, dokuz kişiden oluşan imar komisyonunda ortaokul mezunu kişilere yer verip, mecliste var olan tek şehir planlama mühendisine imar komisyonunda yer verilmeyen bir kentte yaşıyoruz.
Aziz Kocaoğlu (kendisi Arçelik/Beko bayiliği yaparken belediye başkanı yapılmıştır), beş yıl boyunca meclisteki tek şehir plancısına imar komisyonunda yer vermeyerek belediyecilik (!) tarihine geçmiş bir kişidir.
2017 yılında imar komisyonunda 9 üye varken, 8 üyenin planlama bilgisi sıfır ya da çok kısıtlı iken sadece muhalefet temsilcisi mimar üye imar planlamasından anlıyor, demişti bu komisyondan birileri.
Belediye başkanı ve imar komisyonu üyelerinin çoğunluğunun planlamayı bilmemesi, komisyon ve meclisten geçen imar değişikliği çalışmalarının plan olmayıp, çöp olması kaçınılmaz sonucunu doğurur değil mi?
Bu dönemdeki bazı yanlış uygulamalar şöyle idi :
Genel olarak planlama (türü ne olursa olsun) geçmiş ile bugün arasındaki değişime bakarak geleceği öngörme uğraşıdır.
Yani, herkesin anlayacağı şekilde planlama gelecek öngörüsüdür. Geleceğe ilişkin durumlar planlanır, geçmiş planlanamaz.
Aziz Kocaoğlu döneminde, gelecek öngörüsü içermeyen imar plan çalışması yapılmış, 40 yıl önceki duruma saplanıp kalınmış, bugüne bakmayıp, geleceği öngörmeyen çöpler, plan olarak kabul edilmiştir.
Öyle ki;
Dört, beş, altı katlı binaların olduğu, zemini sağlam yere (giriş ve üst kat olmak üzere) sadece iki katlı yapı yapılabilir, denilmiştir. Zemini çürük ve eski bir göl yatağına ise altı katlı yapı yapma izni verilebilmiştir!!!
İmar plan sınırını gelecekteki gereksinimlere ve nesnel ölçütlere (eşiklere) yaslamak yerine 40 yıl önceki duruma yaslayan, boş bir çalışmanın plan olduğu iddia edilmiştir.
Böylesi sözde plan çalışması sonucunda yerleşim alanına yasal tek bir bina bile yapılamayan çöp çalışmalar millete imar planı diye yutturulmuştur.
Düşünsenize, gelecekte yapılacak yapıların yerlerini öngörmesi gereken imar planındaki yerleşim alanında bir tek yasal yapı yapılmasına olanak tanımayan bir durum ortaya çıkarılmıştır. Plandaki yerleşim alanına yapı yapma olanağı olmayınca, vatandaşlar kaçınılmaz olarak plan dışı alanlara yüzlerce kaçak yapı yapmak zorunda kalmıştır. Bu sorunun temel nedeni ise planlama alanındaki hukuki sorunların dikkate alınmaması, sorunların yok varsayılmasıdır.
Plan alanında bulunan kamuya ait yapılar ise kaçak duruma düşürülmüştür. Çöp plan çalışması sonrasında çevrede okul bulunmadığı için yeni yapılan ilköğretim okulu bile 4-5 katlı yapılmış, 2-3 katı zorunlu nedenlerden dolayı kaçak duruma düşmüştür. Belediyeye ait Veterinerlik Müdürlüğü binası bile plan sınırı eşiklere yaslandırılmadığı için kaçak yapı durumuna düşürülmüştür.

Uzağa gitmeye gerek yok, 350 bin kişinin yaşadığı Karşıyaka’nın durumu yukarıdaki fotoğrafta görülebilir.
Sizce burada planlı bir kent görünümü var mıdır?
Aşağıdaki fotoğraf ise Bayraklı’nın son halini göstermektedir. Burada planlı bir kent görünümü bulunmakta mıdır?

Bu fotoğraflarda kişi başına 27 m2 sosyal donatı ve altyapı alanları görebiliyor musunuz?
Bırakın Karşıyaka ve Bayraklı’yı, İzmir’de kişi başına 27 m2 sosyal donatı ve alt yapı alanı bulunan, mevzuata uygun herhangi bir yerleşim alanı bulunmakta mıdır?
Şehir plancıları yerine şehir pilavcılarının meclis ve imar komisyonu üyesi yapıldığı belediyelerde ancak ve ancak böylesi çirkin yapılarla donatılmış kent görüntüleri ortaya çıkabilir.
Dün yaşananlar, bugünden farklı değildir. Biraz daha uzak geçmişe gidersek bakın karşımıza ne çıkıyor?

İzmir Belediyesi, 1939 yılında ünlü Urbanist Le Corbusier (okunuşu Korbüzye) ile İzmir Nazım Planı için sözleşme imzalıyor. İzmir Nazım Planı (1939-1949) kitabında karşımıza Eşrefpaşa, Tepecik, Alsancak, Karataş, Karantina bölgesine ait nazım planı çalışmasının çizimleri çıkmıştır.

Le Corbusier denize sıfır yerlere yapı yapılmasını öngörmemiş, Eşrefpaşa semtinin bulunduğu denizden yüksek yerlere yerleşim alanı öngörmüştür.
Tabi, Le Corbusier’nin nazım plan çalışması 1950’li yıllardaki İzmir Belediyesi yetkililerince ütopik, diğer bir deyişle gerçekleştirilemez bulunuyor ve uygulanmıyor!!! Rio de Janeiro ve Cezayir’in nazım planlarını hazırlayan avangart (öncü, yenilikçi) çalışmaları ile tanınan Le Corbusier’nin nazım planının uygulanmaması (kabul görmemesinin) temel nedeni kitapta şöyle açıklanıyor “kentsel alanların toprak mülkiyetini yok sayarak düzenlenmesi düşüncesi (mülkiyetin kime ait olduğunu dikkate almayan nazım planı çalışması İNA) TOPRAK SPEKÜLASYONUNUN KENT EKONOMİSİNİN TEMELİ, YERİ DOLDURULAMAZ BİR ZENGİNLİK KAYNAĞI OLDUĞU YEREL KOŞULLARLA UYUŞMUYORDU.”
Bugünlerde yaşananların 1949 yılında da yaşanmış olması, mülkiyet sahibinin talebine uygun yani kişiye özel imar plan çalışmasının geçer akçe olması, dün de bugün de İzmir’in çarpık ve yetersiz kentleşmesinin en önemli nedenidir, diyebiliriz.
(Denize sıfır yapılmış, görgüsüzlük timsali yapıların rantı çok yüksek olduğu için sahiller imara açılmış, kırk katlı yapı yapılmasına bile izin verilebilmiştir.)
Aynı zamanda bireysel yararları önceleyen, toplumsal yararı dışlayan belediyecilik anlayışı, kentte içinden çıkılmaz problemlerin doğmasının temel nedenidir.
Bugüne kadar gelecek için plan yapılmaması, daha doğru bir ifade ile gelecekteki gereksinimler için değil de bugünkü çıkarlar için yapılan imar planı ve değişiklikleri güzel İzmir’i çirkinleştirmiş ve yaşanmaz hale getirmiştir.
İbrahim Naki AVŞAR (19.10.2025) Karşıyaka / İZMİR



