
“Erozyon Dede” kitabı, Hayrettin Karaca’nın yaşamını anlatan bir eser. Bu kitabı okurken bazı notlar almışım.
Doğaya ilgi duyan arkadaşların yararlanacağını umarak aldığım notların bazılarını aşağıda paylaşıyorum:
Hayrettin Karaca, 68 dönümlük bir tarla almış ve bu tarlayı “Arboretum” yani “Ağaç Parkı”, “Botanik Parkı”na dönüştürmüştür. Daha sonra yanındaki arazileri de alarak bu alanı genişletip 135 dönüme çıkartıyor.
“Yeniden hayvan beslemeyi düşünüyor musunuz?” diye sorulduğunda Hayrettin Karaca toprakla ilgili çok çarpıcı bir yanıt veriyor:
“Göremiyorsun ama şu elime aldığım toprağın 1 gramında türleri değişik olmak üzere 600 milyon bakteri var. Buna bire de 400 bin mikroorganizmayı kat bakalım !!!
Bir desimetreküp toprakta 1,5 Milyar tek hücreli protezea, 50 bin civarında nematot, yine 55 bine yakın çok hücreli metezoa yani, hayvancık var.
Sokakta köpekler öldürüldüğünde kıyameti koparanlar toprağın içindeki hayvanlar öldürülürse çok da aldırmıyorlar.”
(ORMAN YANGINLARI SONRASI İÇİN BU KİTAPTA BİR ÖNERİ DE SUNULUYOR. BAKIN NE YAZIYOR? İNA )
“Orman yangınlarının yenileyici özelliğinden hatta doğal olduğundan bahsediliyor.
Yanan ormanlar iki dozer gönderilerek ağaçlandırılamaz, ancak bitkilendirilebilir. Yangınla, topraktaki rutubet bitmiş oluyor, bırak bir mevsim geçsin, bir kış mevsimi yaşansın, toprak suyu emsin, illâ ağaç dikeceksen, ondan sonra dik.”
“Orman Bakanlığı olarak doğayı tahrip etmek için her imkânı kullanmışız!
Meşeyi kesmişiz, oraya çam dikmişiz.
Her yer çam, çam, çam.
Diktiği çamlarla gurur duyan, bununla övünen insanlar görürsün, tabii ki çamın olduğu yere çam dikersen bu övünülecek bir şeydir.
Ama
Cevizin olduğu yere ceviz dik,
Kestanenin olduğu yere kestane dik,
Ihlamurun olduğu yere ıhlamur dikeceksin.
Sadece bu da değil, o ıhlamurun ya da kestanenin hangi türü orada yetişiyorsa o türü dikeceksin. Evet, bu tür uygulamalar ile ağaçlandırmada mono (tek) kültüre döndürmeliyiz.
Mesela, Avrupa’nın çok büyük bölümünde gördüğüm yeşil alanlar, orman değildir, ağaçlandırmayla elde edilmiştir. Avrupa’da orman alanları yüzde 1’in altına inmiş, kalanları ise plantasyondur (yetiştirmedir).
Bizim ormanlarımızın en az % 85’i hâlâ doğaldır (kendiliğinden yetişmedir).
Zannediyorum, şu ana kadar 2,8 milyon hektar alana tecavüz ettik !!!
Ziyaret ettiğim ABD’deki Yellow Stone Ulusal Parkındaki levhada şunlar yazıyordu : “Yangınlardan sonra kömüre dönüşmüş ağaç gövdeleri, vahşi yangının izlediği patikayı gösterir. Bu, bir ormanın ölümü gibi gözükse de yangından birkaç gün sonra yosunumsu bir tabakanın yanmamış bitkileri kapladığı ve yeni filizlerin yanık siyah çalıların arasından sürdüğü görülmüştür.”
İnsanlar Yellow Stone Ulusal Parkını ziyaret etseler, yangınlar tarafından yaratılmış bir yeşil çevre içinde gezinirler. Bu bölgedeki ormanlar ve yeşil örtü yüzyıllar boyunca geniş kapsamlı ve vahşi yangınlara maruz kalmıştır. Ağaç gövdelerindeki yaş halkaları en son 1988’de yaşanan yangınlar gibi her 200 ile 400 yılda bir buranın yangınla kömür olduğunu ispatlar. İnsan erişiminden uzak olmak kaydıyla yangınlar uzun vadede ormanlar için sağlıklı bir olgudur. Yangından birkaç yüzyıl sonra yöreyi ziyaret ederseniz bölgenin sık otlar, çeşitli çiçekler ve çalılarla kaplanmış olduğunu görürsünüz. Güneş ışığına daha fazla maruz kalan alanlarda çam filizlerinin ölü ağaç gövdeleri arasından yükseldiğini görürsünüz. “
“Golf sahalarının 2/3’ü tarım alanları üzerinde kurulur.
Golf sahaları 14-17 milyar hektar arasında bir bölgeyi işgal etmektedir.
Dünyada 4,7 Milyar insan için gerekli günlük su miktarı 9 milyar litredir.
Dünyadaki bütün golf sahaları için de günlük 9 milyar litre su kullanılıyor.
Golf sahalarının 1 dönümü için yıllık 9 kg tarım ilacı kullanılıyor.
Tarım alanlarının 1 dönümü içinse 1,4 kg tarım ilacı kullanılıyor.”
“Ağaç bilimi (taksonomi dendroloji) için asrın başında yazılmış bilgilerle şimdiki bilgiler aynı. Çünkü ağaç değişmiyor. Habitusu (çevresi) değişmiyor, üreme şekli değişmiyor ve öğrendim ki, eskilerle yeniler arasında büyük bir fark yok.”
“Bir grup vatandaş geçinmek için, bir grup vatandaş seçilmek için Anadolu’nun anasını ağlattılar.
Ben, keçiden korkmam, çünkü daha canavarı var; o da ELİNE YETKİ GEÇMİŞ SİYASİ KADROLARDIR. İşte ben en çok onlardan korkarım.”
“Karaca Arboretum’da 226 tür meşe, 30’un üzerinde ardıç var. Ardıçlarda henüz teşhis edemediğimiz türler var, bu nedenle ardıcın kesin sayısını veremem.”
“Meksika’da 55 çocuğun birbirinin ellerinden tutarak çevresini sardığı bir ağaç var. Ağacın çevresi yaklaşık 48 metre. Dünyada yaşamış en çaplı ağaç “Taxotium mucranatum” diye isim almış. Onun yavrusu da Karaca Arboretum’da bulunuyor.”
“Hayatında sadece bir kere, bir gün için açan çiçekler var. Mesela burada bir “Agave” var. İlk çocuğunu doğurup, ölen anneler gibi.”
“Benim, gördüğünü yapmamak gibi bir saplantım var. Bu saplantı ticari hayatımda da böyleydi. Mesela bir kişinin sırtında ya da vitrinde gördüğüm bir kazağı ne kadar beğenirsem beğeneyim, asla aynısını yapmazdım. Bu benim yasaklarım içinde yer alırdı.”
“İsrail Tel Aviv’de, fabrikalar çöl üzerinde bulunan Berşaba’da kurulmuştur.
Sosyalist Ben Gurio hükümeti sanayicilere zamanında şu koşullarla kredi vermiş:
–30 sene vadeli ve çok düşük faizli kredi,
–Fabrika, çölde Berşaba’da kurulmalı,
-Bu krediyi kullanacaklara yıllık ihracat kotası hedefi verilmiş.
Eğer istenilen ölçüde ihracat miktarı tutturulamazsa kredinin faizi arttırılıyormuş.
İşte sanayi malı ihracatı böyle desteklenir; sosyalist bir hükümet sanayicisine, ihracat yapmak koşuluyla, neredeyse faizsiz kredi veriyor. Bu bakış ülkemize örnek olmalı.”